27 Mayıs 2008 Salı

beş.

en sonunda elinde tuttuğu üç kitap arasında bir tanesine karar vermiş, onu ramon’a gösteriyordu. tozlu kapağın üstünden zar zor okudu kitabın adını: “don quijote”. yüksek sesle tekrar etti ismi ve o anda kör edici bir ışık tüm odayı doldurdu. gözünü yeniden açtığında bir eşeğin üstündeydi.

dört.

ona seslenen adam da içeride gördüğü diğerleri gibi kısacıktı. birbirine girmiş saç ve sakalları yere değiyordu, papyonu kaymış, üstü başı toz içindeki takım elbisesi ise üzerine boldu. ramon’dan cevap beklemeden konuşmaya başladı, bu atölye’dekilerin ortak bir özelliği olmalıydı: “bugün nasılsınız efendim? hava güzel değil mi? sizin için üç tane kitap ayırdım hangisiyle başlamak istersiniz? aslında bence bu olmalı, yok yok şu, hah evet işte.”  

26 Mayıs 2008 Pazartesi

üç.

"atölye”nin içi, küçücük bir alana sıkışmış kocaman bir dünyaydı adeta. dönerci dükkanından daha büyük olmadığını görüyordu ramon, ama atölyenin her köşesine “derinlik” büyüsü yapılmış gibiydi. dört duvara sonsuza uzanan kitaplıklar monte edilmişti sanki. ramon kafasını kaldırdı ama kitaplığın nerede bittiğini göremedi, oysa tavan çok alçaktı. etrafta hummalı bir koşturmaca vardı; ufak adamlar ve kadınlar kitap taşıyor, rafları düzenliyor, gizli gizli çene çalıyorlardı. “hoşgeldiniz efendim” dedi sonra arkasından bir ses. irkilerek döndü ramon...